Sonsuzluğun Işığında: Cennet Hakkında Düşünceler
Cennet hakkında romanlar yazmaktaki amaçlarımdan biri, bu kitabın ana amacıyla aynıdır: İnsanlara cenneti daha çok düşünmeleri, onu daha büyük bir coşku ve zevkle beklemeleri için motive etmek.
Bu kitapta değinilen Kutsal Kitap metinlerine göz atarsanız, cennetle ilgili varsayımlarınızın çoğunun Kutsal Kitap’la çeliştiğini şaşırarak görebilirsiniz.
Sizin için durum böyle mi? Cennete gideceğiniz zaman, Kutsal Yazılar’ın bize önceden anlattıklarının somut gerçekliği sizi ne ölçüde şaşırtacak?
Cennetin gerçek bir yer olduğunu görmek sizin için sürpriz mi olacak? Oraya gitmiş ve oradan gelmiş olanlar sadece Mesih (Yuhanna 6:33; Elçilerin İşleri 1:2), melekler (Matta 28: 2; Vahiy 10:1) ve nadir durumlarda da henüz ölmemiş insanlardır (2.Krallar 2:11; 2.Korintliler 12:2; Vahiy 11:12).
Cennet nerededir? Konum bakımından ‘yukarıda’ (gökte) olduğu söylenir (Markos 6:41; Luka 9:51). Evrenin içinde, dünyamızın ötesinde bir yer olabilir. Ya da belki bütünüyle bizim uzay-zaman evrenimizin dışında bir yerdir.
Cennette gerçek bir şehir görmek sizi şaşırtacak mı? Cennet İbraniler Mektubu’nda (11:6; 12:22; 13:14) ve Vahiy’de (21:1-2) gerçek bir şehir olarak betimlenir. Şehir kavramı normal olarak, birbirine yakın birçok konutun olduğu ve ortak bir yönetim altında yaşayan insanların ikamet ettiği bir yer olarak anlaşılır.
Gelecekteki cennetin merkezinde bulunan bu şehrin adı Yeni Yeruşalim’dir. Şehrin ölçüleri bir melek tarafından eksiksiz biçimde ölçülür (Vahiy 21:15-17); küp şeklinde olduğu, her bir kenarının on iki bin stadion (yaklaşık 2420 kilometre) tuttuğu söylenir.
Bu oranların sembolik önemleri olabilir ama bu onların bire bir doğru olmadıkları anlamına gelmez. Aslında Vahiy 21, bu boyutları dikkatle, ayrıntılı biçimde ifade eder ve onların “insan ölçüsüne göre” olduklarını vurgular (21:17). Eğer şehrin gerçek boyutları bunlarsa (ki böyle olmaması için bir neden yok), Tanrı’nın bizi ikna etmek için başka ne demesini bekleyebiliriz ki?
Şehrin yüzölçümü 2 milyon mil karenin üzerinde. Bu boyutta bir metropol Amerika Birleşik Devletleri’nde olsaydı Kanada’dan Meksika’ya, Apalaş Dağları’ndan Kaliforniya sınırına kadar uzanıyor olurdu.
Daha da hayret verici olan şey, şehrin 2420 kilometrelik yüksekliği. Bu, 780 bin katlık bir binanın yüksekliğine eş değer. Belki bu, şehrin en yüksek kulelerinin yüksekliğidir; bu kuleler onlar kadar yüksek olmamakla birlikte yükseklikleri yine de aynı derecede etkileyici olan diğer binaların arasından sıyrılıyorlardır.
Şehrin boyutları sık sık, onun gerçekten bir şehir olmadığının kanıtı olarak sunulur. Bir teoloji profesörü bana “Yerden 2420 kilometre yüksekte hiç kimse nefes alamaz çünkü oksijen yoktur” demişti. Fakat yeni bedenlerimizi oksijen gerektirmeyecek şekilde yapmak ya da yeni yeryüzünün atmosferini 2420 kilometreye kadar yükseltmek Tanrı için neden sorun olsun ki?
Başkaları da, şehrin, her biri bir tek inciden yapılmış on iki kapısı (Vahiy 21:21) olamayacağını söylüyorlar. “Eğer inciler o kadar büyükse istiridyeler kim bilir ne kadar büyüktür?” diyorlar. Ama yine sormak gerek; bu neden Tanrı için bir sorun olsun ki? Her şeye gücü yeten bir Yaratıcı pekâlâ istediği büyüklükte inciler yaratabilir! Bizim sınırlı cennet vizyonumuz, Tanrı vizyonumuzun sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır.
Cennetin güzelliğinin dünyaya benzediğini görmek seni şaşırtacak mı? Yeni Yeruşalim altından yapılmış caddeleri ve inciden, zümrütten, değerli taşlardan yapılmış binalarıyla (Vahiy 21:19-21), görsel ihtişamla dolu bir yer olacak.
Cennette ışık, su, ağaçlar ve meyveler olacak (Vahiy 22:1-2). Orada bazı hayvanlar olacak (örneğin kurtlar, kuzular ve aslanlar), en azından milenyum aşamasında (Yeşaya 65:25). Milenyum öncesinde bile, göksel orduların bineceği (Vahiy 19:14; 2.Krallar 6:17) yeterli sayıda at (Vahiy 6:2-8; 19:11) bulunacak.
Bu ayetlerde diğer hayvanlardan söz edilmiyor, muhtemelen Mesih’in ikinci gelişinde bir rolleri olmayacağı için. Ama cennette sayısız at olduğuna göre, diğer her türden hayvanların da bulunması olası görünüyor.
(Bana sık sık, evcil hayvanlarımızın cennete girip girmeyeceği sorulur; o nedenle burada bu soruyu kısaca yanıtlayayım: Billy Graham’ın küçük bir kızın “Bu hafta ölen köpeğim cennete girecek mi?” sorusuna şu yanıtı verdiğini okumuştum: “Eğer bu seni daha mutlu yapacaksa, evet, girecek.” Hayvanlar insanlar kadar değerli değillerdir ve sonsuza dek yaşayan ruhları yoktur ama onların yaratıcısı Tanrı’dır ve Tanrı birçok insanın hayatına onlar aracılığıyla dokunur. Eğer bunu yapmak çocuklarını sevindirecekse, bir evcil hayvanı cennette yeniden yaratmak onun için kolay bir iş olsa gerek.)
Görünen o ki, bu geniş ve büyük Yeni Yeruşalim’de İsa’nın bizim için hazırladığı özel konutlarımızı bulacağız (Yuhanna 14:2; Luka 16:9; Vahiy 21:2). Şimdiki yersel Yeruşalim gibi bu şehir de, “her ulustan, her oymaktan, her halktan, her dilden” (Vahiy 7:9; bkz. 5:9) insanıyla, etnik çeşitliliğin bir tür eritme potası olacak. Ancak bugünkü Yeruşalim’den farklı olarak bütün bu halklar, Kral İsa’ya yönelik ortak tapınmaları yoluyla birleşmiş olacaklar.
Şehrin kapılarının her zaman açık olacağı, insanların ona sürekli girip çıkacakları, bazılarının da şehre görkemli nesneler getireceği (Vahiy 21:24-25; 22:14) söyleniyor. Dışarıya çıkıştan söz edilmesi şehrin cennetin tümünü oluşturmadığını, sadece onun merkezi olduğunu düşündürüyor. Birbirleriyle karşılıklı konumda olan kapıların arasında 2420 kilometre mesafe olacak ve bu, her yönden erişimi mümkün kılacak (Luka 13:29). İç kısım bile, araştırılmak için oldukça büyük bir alan olacak. Kapılardan bütün gezegene, yani yeni yeryüzüne ve keşfedilecek geniş diyarlarıyla evrene çıkılacak.
Belki orası büyük toplantıların ve aktivitelerin yapılacağı bir sanat ve kültür merkezi olacak… Cennette yiyip içeceğimize göre (Luka 22:30) bu merkez çeşitli lokantaların bulunduğu ve şölenlerin yapıldığı (Matta 8:11) bir yer olacak. Cennetin başkentinde dünyadaki kentlere atfettiğimiz bütün avantajlar olacak ama dünya kentlerinin olumsuz yönlerinin hiçbiri olmayacak. Suç olmayacak, çöp ve hava kirliliği, sefalet, siren sesi ve yolsuzluk olmayacak. Sokaklarda güvenle yürünebilecek.
Bazı Hristiyanlar bana “Şehirde yaşama fikrinden nefret ediyorum” derler. Tanrı’nın şehrini, günahla lekelenmiş dünya şehirleriyle karıştırma hatasına düşmeyin. Onun şehri, izole olmadan özel yaşamın gizliliğini, gözetlenmeden ulaşılabilir olmayı, silahlar olmadan güvenliği, istifçilik olmadan besin maddelerine erişimi ve bürokrasi olmadan toplum hayatını mümkün kılacak. Orada her yabancı kısa sürede dostunuz olabilecek. Cennet enerjik bir topluluk ve yeni insanların yaşadığı yeni bir yer olacak.
Birçok insan cennetin dünyaya benzemeyeceğini varsayıyor. Ancak neden böyle düşünüyoruz? Tanrı dünyayı insanlar için tasarladı. Ve cennetle ilgili betimlemelerin neredeyse hepsi de dünyayla ilgili şeylere gönderme yapar; yemek, müzik, hayvanlar, su, ağaçlar, meyveler ve kapıları ve sokakları olan bir şehir.
Kutsal Kitap yeni gökler ve yeni yeryüzünden söz ediyor –gök olmayan ve yeryüzü olmayan yeni şeylerden değil. “Yeni” sözcüğü, “bütünüyle farklı” anlamına gelmiyor, “açık farkla üstün” anlamına geliyor. Eğer biri “Sana yeni bir araba vereceğim” derse heyecanlanırsınız. Neden? Araba denen şey hakkında bir fikriniz olmadığı için değil, tam tersine, fikriniz olduğu için.
Yeni bir araba, direksiyonu, koltukları, kapıları, tekerlekleri olmayan bir araç demek değildir. Eğer bu şeylerden yoksun olsaydı araba olmazdı. Aynı şekilde, yeni yeryüzü de, bu yeryüzünün çok daha iyi bir versiyonu olacak. Bu yüzden onun hakkında ön tahminlerde bulunabiliyoruz. Eğer cenneti bedensiz ruhların uçuştuğu bir yer olarak düşünürsek –ki Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde cennet bu şekilde resmedilmez- o bizi heyecanlandıramaz. Bizim özlediğimiz, yeryüzü-olmayan bir yer değil, yeni bir yeryüzüdür. Ve beden olmayan bir şeyi değil, yeni bir bedenin özlemini duyarız (2.Korintliler 5:1-4).
C. S. Lewis’in Narnia Günlükleri ’nde Lord Digory’nin çocuklara açıkladığı gibi: “Bizim kendi dünyamız… Aslan’ın gerçek dünyasındaki şeylerin bir gölgesi ya da silik bir kopyasıdır.”
Yeni gökler ve yeni yeryüzü vaadini ilk kez Yeşaya’da (65:17-19; 66:22) görürüz. Yeni Antlaşma’da Yuhanna bize bu konuda daha geniş açıklamalar yapar (Vahiy 21) ve Petrus yeryüzünün yanacağından ve bunun ardından gelecek olan“doğruluğun barınacağı yeni gökleri ve yeni yeryüzü”nden (2.Petrus 3:10-13) söz eder. Ben bundan gezegenin bütünüyle yok olacağını değil, yüzeyinin ve üzerindeki şeylerin yanacağını anlıyorum. Bu bir ressamın yaptığı resmi bütünüyle silip, aynı tuval üzerinde yepyeni ve daha iyi bir resme başlamasına benzer. Eğer dirilişteki bedenlerimiz eski bedenlerimizin daha üstün şekildeki yeniden yaratılmış halleri olacaklarsa yeni yeryüzü de, eski yeryüzünün günahtan ve bozuluştan kurtarılmış (Romalılar 8:19-22) kökten ve güzel bir biçimde dönüşüme uğramış hali olacaktır.
Sevgilimiz İsa ve evimiz cennet! Ne harika bir insan ve ne harika bir yer! (Bundan başka ne isteyebiliriz ki!)
Bu arada, ruhsal atalarımızın yaptığı gibi, bizi bekleyen o büyük şehri bekleyerek sonsuzluğun ışığında yaşamalıyız:
İman sayesinde İbrahim, miras olarak alacağı ülkeye gitmek üzere çağrıldığı zaman Tanrı'nın sözünü dinledi ve nereye gideceğini bilmeden yola çıktı. İman sayesinde, bir yabancı olarak vaat edilen ülkeye yerleşti. Aynı vaadin ortak mirasçıları olan İshak ve Yakup'la beraber çadırlarda yaşadı. Çünkü mimarı ve yapıcısı Tanrı olan sağlam temelli kenti bekliyordu. (İbraniler 11:8-10)
Dünya denen bu gurbet diyarındaki yabancılarız biz. Çadırlarda, derme çatma, geçici barınaklarda yaşıyoruz, ama görkemli ve kalıcı olana doğru ilerliyoruz.
Kaygan kumların üzerinde yaşıyoruz ama gözümüzü her gün o sağlam temelli şehre dikmiş durumdayız –hiçbir zaman yıkılmayacak olan o şehre. O şehri yapan kişi bizim müstakbel eşimizden, Nasıralı Marangoz İsa’dan başkası değil.
Aslan’ın yaratıkları Narnia’dan ayrılıp cennete girdiklerinde, içlerinden biri, bizim de dünyadan cennete taşınacağımız zaman en içten haykırışımız olacak şu sözleri söyler:
“Sonunda evime geldim! Şu ana dek bunu bilmesem de, bütün ömrüm boyunca aradığım diyar burasıymış. Eski Narnia’yı sevmemizin nedeni orasının zaman zaman biraz burayı andırmasıymış.”
Will You Be Amazed?
One of my goals in writing Deadline, Dominion, and Edge of Eternity was the same as the central purpose for this book: motivating people to think more about heaven, and to anticipate it with greater fervor and delight.
If you investigate the Scripture passages noted in this book, you may discover to your surprise that many of your assumptions about heaven are not biblical.
How about you—when you get to heaven, how astonished will you be by the tangible existence of what Scripture told us beforehand?
Will you be surprised to see that heaven is an actual place? It’s a location that’s been traveled to and from by Christ (John1:32;6:33; Acts 1:2), by angels (Matthew 28:2; Revelation 10:1), and in rare circumstances by people prior to their deaths (2 Kings2:11; 2 Corinthians 12:2; Revelation11:12).
Where is heaven? It’s referred to as “up” in location (Mark 6:41; Luke 9:51). It could be a place in the universe beyond the earth. Or it may exist entirely outside our space/time continuum.
Will you be amazed to see an actual city in heaven? Heaven is described as a city in Hebrews (11:16;12:22;13:14) and Revelation (21:1-2). The normal understanding of “city” is a place of many residences in near proximity, with inhabitants under a common government.
This city at the center of the future heaven is called the New Jerusalem. The city’s exact dimensions are measured by an angel (Revelation21:15-17) and reported to be cube-shaped with each side measuring 12,000 stadia (nearly 1,500 miles).
While these proportions may have symbolic importance, this doesn’t mean they aren’t literal. In fact, Revelation 21 expresses these exact dimensions with care, and emphasizes that they are in “man’s measurement” (21:17). If the city really has these dimensions (and there’s no reason it couldn’t), what more could we expect God to say to convince us?
The base of the city adds up to more than two million square miles. A metropolis of that size in the middle of the United States would stretch from Canada to Mexico and from the Appalachian Mountains to the California border.
Even more astounding is its 1,500-mile height. That would be about 780,000 stories high. Perhaps this is the reach of the city’s tallest towers and spires, rising above buildings of lesser but equally impressive height.
Will you be amazed to see heaven’s earthlike beauty? The New Jerusalem will be filled with visual magnificence, including streets of gold and buildings of pearls, emeralds, and precious stones (Revelation 21:19-21).
Heaven has light, water, trees, and fruit (Revelation 21:1-2). It contains some animals—including wolves, lambs, and lions—in its millennial phase at least (Isaiah 65:25). Even before the millennium, there are horses in heaven (Revelation 6:2-8;19:11), lots of them, enough for the armies of heaven to ride (Revelation 19:11; 2 Kings 6:17).
Other animals aren’t mentioned in these passages, presumably because they don’t play a role in Christ’s second coming. But isn’t it likely that since there are innumerable horses in heaven there are all kinds of other animals too? Why wouldn’t there be?
(I’m often asked whether I think our pets will be in heaven, so I’ll interject a brief answer. I once read Billy Graham’s response to a little girl’s question, “Will my dog who died this week be in heaven?” He replied, “If it would make you any happier, then yes, he will be.” Animals aren’t nearly as valuable as people and they don’t have eternal souls, but God is their maker and has touched many people’s lives through them. It would be simple for Him to recreate a pet in heaven. I see no reason to believe he wouldn’t if it would bring his children joy.)
Apparently it’s within the vast and beautiful New Jerusalem we’ll find the personal dwelling places Jesus has prepared for us (John 14:2; Luke 16:9; Revelation 21:2). Like the current earthlyJerusalem, the city will be a melting pot of ethnic diversity, with those of “every nation, tribe, people and language” (Revelation 5:9, 7:9). But unlike today’s Jerusalem, all these people will be united by their common worship of King Jesus.
The city’s gates are said to be always open, and people will travel in and out, some bringing wonderful items into the city (Revelation 21:24-25;22:14). This outside travel suggests the city is not the whole of heaven, but merely its center. The gates that are opposite each other will be 1500 miles apart. Even the inside will be a huge area to investigate. The gates will lead out to an entire planet, the new earth, and a cosmos with vast realms to explore.
Perhaps it’ll be a center for arts and culture and large gatherings and events. Maybe some great restaurants, since we know that in heaven we’ll be eating and drinking (Luke 22:30), and even “feasting” (Matthew 8:11). Heaven’s capital city will have all the advantages we associate with earthly cities but none of the disadvantages. No crime, no litter, no smog, no sirens, no seaminess and corruption. The streets can be walked safely.
I’ve had Christians say to me, “I hate the idea of living in a city.” Don’t make the fatal mistake of imposing on God’s city what you don’t like about sin-tarnished earthly cities! His city will allow privacy without isolation, accessibility without suspicion, safety without firearms, provisions without stockpiling, society without bureaucracy. Every stranger could soon be your friend. Heaven will be a vibrant community, a new place populated by new people.
Many assume heaven will be unearthlike. But why do we think this? God designed earth for human beings. And every description of heaven includes references to earthly things—eating and traveling and animals and water and trees and fruits and a city and gates and streets.
The Bible speaks of the new heavens and the new earth—not a nonheavens and nonearth! “New” does not mean fundamentally different, but vastly superior. If someone says, “I’m going to give you a new car,” you’d get excited. Why? Because you have no idea what it might be? No—because you do know what a car is.
A new car doesn’t mean a car without a steering wheel, seats, doors and tires. If it didn’t have those, it wouldn’t be a car. The new car is a better version of what you already have. Likewise, the new earth will be a far better version of this earth. That’s why we can anticipate it. That’s why if we think of heaven as a place where disembodied spirits float around—which is never depicted in the Bible—we can’t get excited about it. It’s not a nonearth we long for—it’s a new earth. It’s like Lord Digory explained to the children:
When Aslan said you could never go back to Narnia, he meant the Narnia you were thinking of. But that was not the real Narnia. That had a beginning and an end. It was only a shadow or a copy of the real Narnia, which has always been here and always will be here: just as our won world, Englandand all, is only a shadow or copy of something in Aslan’s real world. You need not mourn over Narnia, Lucy. All of the old Narnia that mattered, all the dear creatures, have been drawn into the real Narnia through the Door. (C.S. Lewis, The Last Battle, 169)
The promise of new heavens and new earth is introduced in Isaiah 65-66. John tells us after “the first heaven and first earth passed away” he saw a “new heaven and a new earth” and the holy city coming down out of heaven from God (Revelation 21:1-2). Peter speaks of the earth being burned, followed by a “new heavens and a new earth in which righteousness dwells” (2 Peter 3:10-13).
I understand this not as the absolute destruction of the planet, but the scorching of the surface and everything on it. It’s as if an artist wiped paint away and started a new and better painting, but on the same canvas. As our resurrection bodies will be a superior recreation of our old ones, so the new earth will be the old earth liberated from sin and decay (Romans 8:19-22), radically and beautifully transformed.
Our beloved, Jesus, and our home, heaven. What a person. What a place. (What more could we possibly ask for?)
Meanwhile we should live our lives on earth in light of eternity, as our spiritual forefathers did, anticipating the great city that awaits us:
By faith Abraham, when called to go to a place he would later receive as his inheritance, obeyed and went, even though he did not know where he was going. By faith he made his home in the promised land like a stranger in a foreign country; he lived in tents, as did Isaac and Jacob, who were heirs with him of the same promise. For he was looking forward to the city with foundations, whose architect and builder is God. (Hebrews 11:8-10)
We are strangers in a foreign country called earth. We live in tents, feeble temporary dwellings, but we’re headed toward glorious permanence.
We live on shifting sand, but we look forward every day to the city with foundations—the city that will never fall; the city whose builder and maker is none other than our bridegroom… the Carpenter from Nazareth.
When Aslan’s creatures leave Narnia and enter heaven, one of them cries out what will be our heartcry when we relocate from earth to heaven:
I have come home at last! This is the land I have been looking for all my life, though I never knew it till now. The reason why we loved the old Narnia is that it sometimes looked a little like this. (C.S. Lewis, The Last Battle, p. 171).
Photo by canmandawe on Unsplash